8 Ocak 2010 Cuma

Kafası karışınca insanın, başka düşüncelere dalınca zihin bayağı bir karmaşa yaşıyor hayatında. En basitinden yazı konusunda...
Bir önceki blogumda yalnızlığın yazarlar tarafından sevildiğine, istendiğine. Sanki bende ters bir durum oldu. Ya da onlar yanlış bu konuda -hemen de kendime pay biçtim :)-. Defalarca geçtim bilgisayarın karşısına döktüm içimdekileri sizinle paylaşmak adına ama yazının sonuna gelince bi haller oluyor bana. tüm yazıyı siliyorum baştan başa...

YALNIZLIK


Şimdi daha iyi anlıyorum biliyor musunuz? "Yazı yazanın kaderidir yalnızlık, o yalnızlığı ister deli gibi ve sarılmak kağıtlara..." derlerdi de inanmazdım. Başa gelince anlaşılıyormuş her şey meğerse, uzaktan ahkam kesmek kolaymış, o daha kolay belki de. Boş sayfalar ve bir kalemmiş en sadık dostun, sırdaşın, yoldaşın.. Anlıyorsun moralinin bozulduğu, hayatın sana dar geldiği, içinden çıkılamaz bir hal aldığı anlarda.

30 Aralık 2009 Çarşamba


Günün en karlı eylemiydi herhalde, bir kitap bitirip hiç vakit kaybetmeden yenisine başlamak. En yakın dost, güvenilir bir sırdaş, yalnızlığını gideren bir sevgili belki kitap. Belki de senin cahilliğini açığa çıkaran önemli bir araç.

Okuduğum kitap "BABA VE PİÇ". Adından da anlaşılacağı gibi bir piçin başına gelen olayları konu edinen roman. Türk-Ermeni meselesini de konu edinen tarihi derinliği de olan bir kitap. Yazarı Avrupa'da uzun yıllar kalmış olan ve gözlemlediği herşey satırlarında hissedilebilen biri: Elif Şafak.


Elif Şafak nihilizmi temel alarak yazdığı romanıyla eleştiri de almış aslında bir çok çevreden. Ve kültürümüze yabancı oluşu. Mesela; Türk sanat müziğini kötüleyerek aslında kültürümüzü kötülemekte, alçaltmaktadır. Kitaptaki Zeliha Teyze karakteri de gerek giydiği mini eteklerle gerekse abisinin tecavüzüne maruz kalması ile bir türk olmayı asla haketmez. Tabii Banu Teyze de haberleri cinlerden öğrenme safsatasıyla kendini belli ediyor. Ancak yazarın kullandığı akıcı dil, türkçeye olan hakimiyeti -ki aslı ingilizcedir- ve konuları bağlayıştaki yanlışları örtbas ediyor.


Kitaptaki bir başka konu ise Zeliha Teyze üzerinden hatırlatılan kadın haklarıdır. Erkek kardeşinin tecavüzüne uğramış olmasına rağmen kendi kurallarından hiçbir zaman vazgeçmeyen, ailenin asi kızı olmaya devam eden, "kız dediğin şöyle olur" laflarına kulak asmadan kendi çizgisinde yoluna devam eden Zeliha Teyze...


Sonunda Mustafa'nın Ermeni kızının tarihi gerçekleri öğrenmek amacıyla geldiği İstanbul'da sonlanıyor olay. Arkasından da Mustafa ve Amerika'lı karısı Rose kzıları için Türkiye'ye gelir. Ancak Mustafa ailenin kötü kaderini yenemez ve kırk yaşında ailenin son erkek ferdi olarak vefat eder.

27 Aralık 2009 Pazar

Bİ FİLM

Geçen gün sınıfça bi karar kıldık 'sinemaya gideceğiz' diye. Altmış kişilik sınıftan on beş kişi çıkarabildik ancak tabii. Gönül isterdi ki otuz- kırk kişi olalım, oraya (yeşilyurt) bi karnaval havası katalım ama bu kadar da yetti. Amacım aslında arkadaşlardan konuşmak değil tabii; filme eleştirel bir bakış, yeni bir boyut kazandırmak...

Filmin adı Avatar, adamlar üç boyutlu film çevirmiş, tabii filme girerken verdikleri gözlükler işlev görüyor. Teknoloji ve sanatı birlikte kullanmış film ve başarılı da olmuş. Ayrıca görsel efektler ve renk uyumu filmi bayağı farklı kılmış. Örneklerinde olduğu gibi bir konuya bağlı kalmamış. Aksiyon, bilim-kurgu, dram, aşk konularını içiçe başarılı bir şekilde işlediğinden bir başyapıt halini de almış...

Filmin konusundan bahsedecek olursak kısaca: 22. yüzyılda pandora adlı bir gezegende yaşayan nav'i adlı barışçıl mavi yaratıkları ve insanoğlu ile girdiği çıkar çatışmasını anlatıyor. Ve tabii bir de insan nav'i karışımı avatarlar var. İki farklı yaşam formunun aşkı ile destanlaşan mutlaka izlenmesi gereken bir yapıt.

25 Aralık 2009 Cuma

cuma

Ayrı bi tadı vardır cuma günlerinin. son iş günü olması hasebiyle çalışanlar, haftalık son ders zili olması hasebiyle öğrenciler, bugünü haftalık bayram gibi yaşamak isteyen tüm müslümanlar. öğle vakti gelince dükkanlar kapatılır (yani, bir çoğu), iş-güç bırakılır ve camiye koşulur.
peki bu vaktin değerini ne kadar idrak edebiliyorinsanlar, ne kadar bayram havasına sokuyorlar bu zamanı ve nasıl bi hazırlık yapıyorlar bu bayram için. Koskoca bir hiç yapılıyor. bugünün önemini kavrayanlar da yok değil tabii ama az sayıda oluyor bunlar da.

Yanlışlardan bir kaçını sayarsak:
Son dakikada bile girsen camiye, ilk safa yerleşme ihtimalin %95. saflarda gerekli tertip görülmüyor. gerçi imamın görevidir safları düzenleme. Aksine ön saflarda büyük bir boşluk olurken en arka saflarda da bir yığılma oluyor. neden? insanımız hemen bitireyim de şu namazı, çıkıvereyim kolayca, işimin başına döneyim telaşında. Ki beş saniyeyi bile kar sayar yapıda...

Camiye girdiğinde bi koku olur etrafta. Çorap Kokusu. Neyse dersin, bu kokuya alışırsın. Ama safa geçtiğinde dayanılmaz hal alır koku. Sigara, yemek vs. kokuları da bu kokuya eklenmiştir çünkü.

İnsanların cehaleti, imamların vurdumduymazlığı var bir de tabii.

En azından bunlar düzeldiği zaman camii huzuru daha da artmış olacak. buna bağlı olarak faydalanma ziyadeleşecek.

BAKIŞ AÇISI

Bir varmış bir yokmuş, kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç kıl saç görmüş.
"Hımm, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım!!."
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!!.

Ertesi gün kalkmış,
aynaya bakmış,
Kafasında iki tel saç kalmışmış....
"H-M-M," demiş,
"Bugün saçımı ikiye ayıracağım demiş."
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş..

Bir ertesi gene kalkmış,
aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.
"Tamam, tamam demiş...artık bugün at kuyruğu yaparım..."
Öyle de yapmış, ve çok çok güzel bir gün geçirmiş...

Daha bir ertesi,
aynaya baktığında,
Kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!!!.
"WoW!" diye bağırmış.
"Bugün saç derdim yok!!!!"

Bakış açısı herşeydir!!!.
Gerektiğinden kibar ol!!!,
Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten!!!!.
Basit yaşa,
cömertçe sev,
yürekten düşün sevdiklerini,
Tatlı konuş...

23 Aralık 2009 Çarşamba

nasıl?

Evet arkadaşlar, gerçi ortam pek bi sessiz, artık bu blogda bişeyler yazacağım. Tabii nasıl bişeyler yazacağıma karar veremedim. Güncel olaylara, ne bileyim efendim bilimsel, sportif, kültürel olaylara yani tüm konulara farklı bi yorum getirmek için aslında başladım bu işe. Ve başarılı da olacağım tabii.